İkilem
''Gene de, gözümün önünde güzel bir gelecek canlandırmaktan kendimi alamıyorum.''
Kafamdaki gelecekle, gerçek birbirine bu kadar uzak iken ben neden bu canlandırmayı kafamın içinden yok edemiyorum? Van Gogh'un bu cümlesi altı çizilecek kadar derin bir anlam taşıyordu ve benim dağınık düşüncelerime girebilecek bir düzendi. Peki gelecek neydi? Ben biliyor muydum sürekli tekrarladığım bu kelimeyi? Akreple yelkovanın birbirini rakamların üzerinde sonsuz kovalaması mı yoksa yarın dediğimiz bir sözcükten mi ibaretti gelecek? Ağzımıza sakız olan bu kavram ayaklarımızı yerden kesecek kadar heyecan verip aynı zamanda köşe bucak kaçmamıza sebep olmaktan başka bir işe yarıyor muydu?
Geçmişte tökezleyip düştüğümüz yollardan bize el uzatan gelecek tutup çektiğinde tekrar iteceğini bize asla söylemiyordu. Söyleyemezdi. Adım atmayı bir anne eli olmadan yaptırıyordu bize. Ne zor bir kavramdı gelecek. Ne yaptığını kestiremediğimiz yolunu kendimiz çizmeye çalışırken bizi kendi sisli yollarına çıkarıyordu. Duvar öremezdik geleceğe. Üzerimize çığ gibi devrilirdi. Geçmişe uygulanan kurallar, geleceğe işlemezdi. Çünkü ansızın bir soğukla tüm duygularımızı dondurabilir, acımasız sıcağıyla sözlerimizi eritirdi.
Gelecek fazla yakındı, geçmiş almış başını gitmişken.
Ben ise,
Alışmalıyım, kafamın içindeki bu kaygı topluluğu beni her gün dürterken kaçış yolumun gelecek olduğunu bilerek. Ümit etmeliyim, bu sisli yolun elbet sonunda bir güneş doğarak aydınlatacak tüm her şeyi. Sevmeliyim, bu dünyada küçük şeylerin bile sebebi var, biliyorum. Kaçmamalıyım, kalabalıktaki tek rüzgarın tüm tozu tek nefeste savurabileceğini düşünerek. Ve bilmeliyim ki kazanan gelecekten başkası olmayacak.
Yorumlar
Yorum Gönder