yankıları kovalamak
çok içtiğimden midir hayata sarhoş olmayışım bu gece, yoksa bu intihar ordusunun karşısında kalmamdan mıdır dinginliğim? kararlarım evren tarafından alkışlandı mı ? babam da elimi tutardı zamanında. şimdilerde tanrıdan dilediğim tekrar elimi tutup beni sadece oyuncakçıda serbest bırakması olurdu. odamı kapsayan legodan binaların içinde saklanıyorum. odalarında nefretim, tavanında kutularına koyduğum geleceğimin bozuk kasetleri... çok tekrarlanmış senaryolar radyoların dilinde bozulmaya sebep olmuş insanlar. bandları sarmaya çalıştıkça daha çok karışan zamanım. sevdikçe küsmüşüm sevgiye, başa sarmışım çocukluğumu. taktığımda radyoya tekrar öğrenmişim hata yapacağımı. belki de tekrar sevilmeyeceğimi anlamışım. oyuncakçıda elime pahalı oyuncakları alamamışım. köprünün ucu hiç ulaşamadığım hayallerim gibiymiş. yüzmüşüm denizde, ve yine alt reyonlarda gezinmiş ellerim. elimdeki kadehi kırar yine de yudumlamam yeni senenin günlerini bu akşam. yazamam, Tunalı'da gezdiğimde sonu gelmeyen konuşmanın. devamını getirebilsem keşke bu satırlara diye. Ankara'da isen alışırsın zaten soğukta titreyen bedeninin. aslında içindeki fırtına çoktan uçurup gitmiştir. üşümezsin bu şehirde çünkü adımını bastığın sokağın acısında yanarsın. insanları görüp susarsın nefesin asla havayla karışmaz. beraber yürüdüğün yolların tek seferlik olduğuna acır tekrar yürümezsin o yolları kendi başına. çocukları toplayıp geçmişime götürsem, koşturduğum sokaklara bıraksam belki daha mutlu bir dünya yaratırdım şu an. neticede onlar bizim küçük kopyalarımız değil miydi? neticede matah sayılamayacak bir geçmişin tohumunu çok sulamaktan bu hale gelmedik mi? büyüdükçe hırsına yemin etmiş ormanın çimenleri altında ezilmeye mahkumduk. dalları uzadıkça ben küçüldüm. ceplerim yırtıldı ben soyulduğuma inandım. döküldü düşüncelerim paçalarımdan ben ceplerime daha çok umut doldurdum. duygularımı çaldırdığımı düşündüğüm vakit güvenimi elimle teslim ettim karşımdaki insana sonsuz bir aşkla. ve ben yine legolarımın renklerinde gözlerim boyanırken birleştirdiğim parçaları kendi ellerimle yıktım. gölgesiymiş aslında benim bedenimin hikayesi. duvarlarına çizdiğim dağların ortasındaki yarım güneş benim beklentim olmuş hatırlatmış bana ayakta kalmam gerektiğini. beni takip etmiş. güneşli günlerde gülümsemiş yağmurda kaybolmuş ıslanmaktan. oysa yağmur tehlikesizce işlerken bedenime ben insanların nefretinde boğulmuştum. çocukluğumun kafası karışık karşısına almış beni adım atmayı tekrar öğretiyor bana. masalına prenses, öpücüğüne yeni tanıştığım birini eklemişim. ama uyanamamışım çünkü elbisem yokmuş. ben gözlerimi kırparsam bu evrene deprem olur sonbaharıma yaprak bırakmam dedim karşımda oturan kendime. bak saçlarımı da benzettim on sekiz yıl öncesine. belki gülüşüm masallarımdan çıkıp romanlarımın satırlarında beni kendimi tekrar hatırlatır diye.
Yorumlar
Yorum Gönder