Az
bir süredir dokunmaya bile yeltenmediği kalemi sonunda düşünce trafiğinden sıyrılmış ve boş bir yolda küçük anıların tabelalarını takip ederek ilerliyordu. beklediği dakikalarda ruhuna nefes aldırmış radyoda çalan şarkıların melodilerinde dinlenmişti kadın. sonbahar bitmek üzereyken adamla yakın zamanda adımları yine kuru yaprakların üzerinden geçmişti. aşkının şafağı sökmemişti kadının. sevdasını karanlıkta yaşamak sadece ayın ışında hissetmek belki de çokça içinde yaşamak istediği için güneşi içinde doğuramıyordu. adamda bir bilinmezlik derya deniz uzanmış kadının içindeki ateş ise bir okyanus kadar büyümüştü. zamanın yine bu aşktaki başrol olması ile yeni bölümlerdeki yan karakterleri kendini yapma zorunluluğunu üstleniyordu. kendi hikayesinin başrolü olamamış olan kadın nasıl bu adama ulaşacaktı bilmiyordu. gafil avlanılmış bir sevdanın meyvesiydi kadının sevdası. bir fotoğraf karesinde sıkışmış iki yabancı bedenin birbirine gökyüzü kadar uzak olmasıydı. kadın bu kumarda ne kaybediyor ne de kazanıyordu. attığı zarlara hayalini kurduran adam için oynuyor onun hayalini kurarak kartlarını seçiyordu oysa. kadın adamı tanıyordu, adam kadını az biliyordu. kumarı bu yüzden kaybediyordu her seferinde. ellerinde umutlarından başka bir şeyi olmayan bu bedende adamı tesadüflere emanet etmiş, iki üç kelimenin karşılaşması için adamın yolunu gözlüyordu. zaten her şey umutla başlamamış mıydı kadın için? adamın ağzından kendi ismini duydukça umutlarına bir fidan daha ekip koskoca bir orman yaratmamış mıydı kendi içinde? adamdan ayrı geçirdiği günlerde küçük korlarla yarattığı bu ormanı yakıyordu kadın. kuru yaprakların kalabalığında bırakmıştı adamın ruhunu. yanına aldığı adımlarında şafağı bekleyecekti kadın. belki leylekler tekrar bu şehre uğradığında aşkını selamlayacak belki de geri dönüşü olmayan bir göçle diğer şehirlerde bırakacaktı sevdasını. ceplerindeki umut haplarından bir tanesini çıkarıp içti kadın. zihnine verdiği bu gerçeklik savaşını ancak öyle uyuşturabilirdi. sadece zamansız vakitlerde adamı göreceğini biliyordu çünkü. adam için varlığı sadece adından ibaret olan bu kadın nefesini yine satırlara bırakmıştı bu gece. bu kadar az bildiği adam için kalbinde çokça sevgi vardı kadının çünkü. belki adam bir gün kadına gözleri başka bakacaktı. bu azlığın içindeki çokluğu o da görecekti. belki içinde söndüremediği sevdaları vardı, kadın bilmiyordu. o sadece umut haplarının sarhoşu, sokakların ışık vuran tarafını gören bir ruhtu. tek bildiği adamla yollarını kesiştiren şeylerin adımları olduğuydu.
Yorumlar
Yorum Gönder