Mevsimi Olmayan Rüzgar
Son dalına baktı kadın. Balkondaki sessizlik içinde kendini dinlemeye fırsat bulabilmişti. Güneşin öldüğü bu kasım ayında sessizliğin en çok yakıştığı Ankara gecelerindeydi. Dallarından ayrılan yaprakların kirli insanların altında ezilmesi çokça acımasızdı oysa. Acıyı ve sessizliği aynı anda yaşayan bir mevsimdi kasım. Caddelerinde bulanık hava hakimken, sokaklarında kelimeler dar ağcına asılmış beklerdi çoğu zaman. Kasımdı çünkü. Güçsüz bir ağacın rüzgara aşık olmasıydı kadının bu sevdası. Nefesini kasıma bıraksa köklerinden kopacaktı. Rüzgarın tenine değmesiydi. Aşk onu titretiyordu. Adamın onu bildiği kadar rüzgar esiyordu bu mevsimde. Üşümek çok üşümek isterdi. Rüzgarında savurup dallarında hiç yaprak bırakmasa dahi adamın nefesinde onu görmesini istiyordu. Saatler boyunca adamı göreceği günleri bekliyordu. Dalından bıraktığı son dumanda ondan kalanları da gökyüzüne emanet etmişti çünkü. Sahtekardı dakikalar, sahte olan ise saniyelerdi. Anlık bakışmaların günlere taşınacağını söylemezdi. Akrep yelkovanı kovalasa dahi asla ulaşamıyordu. Karşısında oturduğu adamı düşündü kadın. İçini görebilmişti adamın. Çünkü adamın yolunda kendi ayak izlerine basıyordu. Keşke o akşam kendi gülüşünden ödünç verebilseydi kadın adama. Ertesi gün masallarının içinde kaybolmuştu çünkü adam masalın sonunu bildiğinden kadının sayfalarına dahi dokunmamıştı. Satırlarda karakterler acılarını dizginlerken kadın her güne bir masal eklemeyi ihmal etmiyordu. Silemediği ve yırtamadığı bir defterde adamdan iz bırakıyordu her sayfasına. Kaleminin boğazı düğümlenene kadar okunmayan günleri kelimelere asacaktı. İki yorgun gözün umuduydu kadının adamı beklemesi.
Yorumlar
Yorum Gönder