Akşam Gölgesi
Adam.
Bu sefer gözlerini emanet ettiği kişi kendi gözleriydi adamın. Anlık bir bakışma yerini tek bir kelimeye bırakmıştı. Dünyaya haykırsa bu hislerini anlayacak tek kişi karşısında ona bakıyordu. Kadın dünyanın en aptal insanı hissetmişti kendini ve o an tekrar anlamıştı. Aşkının çiçeğini bu sefer dalından koparmamayı tercih edecekti. Konuşmak istemişti kadın. Kelimeler. Ona söylemek istediği her şey. Geceleri onu düşünürken duvarlara anlattığı gözleri. Evet gözleri. Kalbinde atıyordu kadının. Daha fazla söz söylemek, sesini kulaklarına yerleştirmek ve unutmamak için daha fazla bakmak ve ondan ayrı kaldığı günlerde düşlerinde ortaya çıkarmak için. Kirli Ankara sokaklarında, güneş dahi izlemiyorken bu iki bedeni, şehrin yapay ışıkları altında kadın adamın varlığını hissederek yürüyordu. Söyleyecek şeyleri tozlu raflarından indirmenin henüz vakti değildi lakin o konuşmak ve içinde biriktirdiği bu dağın volkanını patlatmak istiyordu.Deliliklerin ardı ardına sıralandığı akşam saatlerinde ikisinin de kafasından geçen tek şey zamanın artık ikisi için yetmediğiydi. Vakti yoktu kadının tıpkı karşısındaki kişi gibi onunda ayrılması gerekiyordu bu kaldırımlardan. Dudaklarından çıkacak hoşçakal sözü sanki aşkına yapacağı bir ihanetmiş gibi çıktı kadının. Arkasında bıraktığı elveda yerini hayallerine bırakacaktı çünkü. Gökyüzüne baktı kadın. Yokluğu korkutan adam için belirsiz bir umut vardı. Yatmadan evvel okunan çocuk masallarının sonu rüyalarda mutlu bitmeyecekti artık. Buna inanmak için dua etti kadın tekrardan. Dudakları hafifçe kıvrıldı. Adam ve sarhoşluk. Kadehine bıraktığı bir yudum şaraptan bile günlerce sarhoş olabilirdi kadının ruhu. Bir fakirin ekmeği olan umut, kendi kalbindeki bekleyişlerin ön sözü olacaktı artık.
Yorumlar
Yorum Gönder