Paralel Ruhlar
Bugün kadın yok, adam ise kadının karşısında hiç var olmamış gibi bir hafta sonu öğlenindeyim. Gözlerime inen perdenin günlerini saymayı bırakmış bulunmaktayım aslında. Aşkımda yaşadığım sevgi dejavusunu aklımın süzgecinden geçirip sevdiğim adamın aklında mıyım diye tekrar tekrar kafamdaki kendime soruyorum. Dün gece yatmadan evvel rüyama girmesi için düşlerimin kapısında saatlerce beklemiştim oysa. Uykuyu sevmeyen ben hayal dahi olsa seni canlandırmak için gözlerini açmayı reddetmişti. Uğramadı adam. Penceresinden dahi göz kırpmayan hayallerim bu gece ışığını bile açmadı ve içimde verdiğim savaşla beni yalnız bıraktı. Karşısında durup kendimi seyrettiğim ayna bir anlık parçalandı belki de. Saniyeler sanki günlerimi almış gibi geçti. Gözlerini gördükten sonra geri dönüşü olmayan bir yola girdiğimi fark edemeyen ruhum, ardı arkası kesilmeyen bir düşünce trafiğinin içinde sıkışmış gibiydi. Eğer bir gün bu satırlarda gözlerini gezdirebileceğine emin olsaydım, toprağıma ektiğim bu sevgi bahçelerini her gün sulardım çünkü kelimelerim seni düşündükçe, cümlelerim ise hayallerimdeki seninle birleşebiliyor sadece. Beni her gün sana yazmaya itip satırlarıma geri döndürecek olan cesaretsizliğime... Çığlıklarımın ulaşması için sayfalarca yazmak... Boş duvarlara dahi bakıp seni görebilmek... Düşüncelerimin ezgilere dönüşüp her sabah kulaklarıma fısıldayan bir türküde dinlemek... Demlenmemiş bir hayat altında boş bardakla beklemek aslında seni sevmek. Umudumun dönüp dolaşıp seni görmeden önceki zamanın duraklarının acısıyla hüzünlenmesi biraz. Adımlarımın Ankara sokaklarında ilerlerken, ruhumun İstanbul nefesini içine çekmesi seni sevmek. Denizlerde martıların sesini hissetmek isterken gökyüzünde serçe cıvıltısıyla içimdeki umudu denizdeki balıklara anlatmak ve beklemek seni dalgaların karşısında. Daha kalabalık bir şehirde seni yine hissedebileceğimin kanıtı seni sevmek. Cebimde bozuk para niyetine aldığım tecrübelerim, üstüme geçirdiğim yalnızlığım, nefesimde seninle aynı havayı soluduğum günün mutluluğu, gözlerimde gülüşünden bir parça fotoğraf karesi. Havasıyla beni titretip canımı alan gri şehrin sokakları değilmiş aslında. Seninle yürüdüğüm kaldırımların acısıymış. Seninle henüz ikinci bir kez paylaşamadığım akşamların sabırsız sinirleriymiş. İçimde küllenmiş olan duyguları tekrar alevlendiren bana yazarlık tutkumu hatırlatan adam, seninle bir kartpostal atabileceğim dönemde yaşamayı dilerdim. Belki geri gelmeyecek bir mektup bırakıp içine kokumdan bir parça sana yollardım. Satırlara seni sıkıştırmak bile beni üzmezdi o zaman. Göremediğim günlere inat bir parça çalar seni melodilere emanet ederdim. Bilirdin o zaman beni. Sadece adımdan ibaret olmazdı aklındaki ben. Kokum nasıl, anlık da olsa hissederdin. Seni sana anlatmak nasıl, bilirdin. Şimdi sana olan duygularımı bir kafese koymaktan başka bir şey yapamıyorum. Benim şehrimde, benim sokaklarımda ve benim yüreğimde bana, asıl beni görmeden selam veriyorsun aslında. Her gece bana senin sesini yansıtıyor yağmur şeklinde gökyüzü ve damlaları camıma vurup geçemiyor odamın içine.
Yorumlar
Yorum Gönder