Zamansız Saniyeler
Güneşin yalan söylediği bir öğle vaktinde, kadın zamansız düşüncelere dalmış ilerliyordu kirli Ankara sokaklarının kaldırımlarında. Adımlarında biraz telaşe biraz da tembellik vardı. Üşümesine fırsat vermeyeceği kıyafetleri ise onu biraz terletmişti. Gözlerindeki ruhsal yorgunluk artık bedeninin kapısına dayanmıştı fakat o an tüm yorgunluğu bu evrenden sonsuza dek yok edecek bir beş saniye yaşanmıştı. Saniyelerin sonsuza dek sürmesi için kapalı bir kutuda bile durmaya razıydı kadın. Birkaç adım ötesinde bir çift göz ve gözlerin arkasında kabuslarının katili, susuz düşlerinin yağmuru vardı. Fotoğraflardan daha yakın olan bu adam, ona öyle uzak gelmişti ki o an sanki adam gökyüzünde bir yıldız, kadın ise kanadı olmasına rağmen uçamayan bir kuştu. Saniyeler kendini dakikalara bıraktığı an ''o'' gitmişti. Karşısındaki aynayı göremeyecek kadar kör olan bu adam, aynı havayı solumaktan mutluluk duyan kadının önünden geçip gitmişti. Saniyelerin kıymetini anlayamayan kadın aslında hayat şarabından bir yudum içmişti adamın dudaklarının değdiği kadehten. Sarhoş olup aşkına neşter atmıştı. Ölemezdi çünkü adamın gözlerine tekrar bakmadan dikiş atmamaya yemin etmişti. Geride bıraktığı bir çift gözden sonra adımlarıyla oradan ayrılmaktan ve ihanet etmekten korkmuştu. Nefesi hızlanmıştı, kalbi küt küt atıyordu ve kendini kontrol edemiyordu. Bu esnada ise adamla aynı fikirde olduğu tek bir konu vardı. İkisi de bu kadın kimdi bilmiyordu. Sevincini bir buket yapıp aşkının vazosuna koysa asla solmayacaktı artık. Yoluna devam etti kadın. Kendisinin adını bilen ama ruhunu bilmeyen adamı arkasında bırakarak uzaklaştı yüreğinin fidanlarını yeşerttiği yerden. İsmini emanet ettiği bu adamla tekrar gözlerini karşılaştırabilmek adına duygularını dualarıyla birleştirmeye koyuldu.
Yorumlar
Yorum Gönder