Kırık Güz
Masum gece koşturmacasından çıkmıştı kadının ruhu. Kafasında dönen duyguları yine bu dar duvarlar arasında koşturmuş ama yoramamıştı. Benliğindeki adamı sevmeye ayırdığı zaman yine yetmemişti ona çünkü. Aynı durağa doğru ilerliyordu gecenin sabahında. Durakta aynı yorgun suratlar, halise olmayan duygular arasında gideceği yolun otobüsünü bekleyecekti. Aşkına borçlu kaldığı günler azalıyordu. Derin bir nefes alıp verdi. Bıraktığı havayı gördüğü mevsime gelmişti artık. Gökyüzü griliklere hazırlanıyor güneş ise bir süre uzaktan olan biteni izleyecek gibi görünüyordu. Yağmur damlalarının asfaltla randevusuna şahit olacak ve yerdeki su birikintilerinden kendini seyredecekti birazdan. Rüzgarın yapraklara bıraktığı sözleri dinleyecekti. Bu durakta beklediği eylül treninde son durağa gitmenin vakti gelmişti. Bir isim koyamamıştı bu durağa çünkü burada tek başınaydı. Gidemiyordu çünkü gözlerini henüz ona bırakamamıştı. Bitiremiyordu bu sevdayı çünkü henüz yanında kalbi titreyecek miydi hissetmemişti. Gerçeklerden firar etmişti sadece bunu biliyordu ama bu deli bir eylüldü. Yapraklar ağaçlara küsüp kaçar ve baharın yeşilliğine inat turuncuya dönüşürlerdi. Deliydi kadın, bir deli eylül ruhuyla bitirmişti günlerini sayıp bitiremediği geceleri. Sevdiği adamın durağına az kalmıştı. Ekimde ayaza kesmiş duygularına bir çift gözle ısıtacaktı. Umuyordu.
Yorumlar
Yorum Gönder