kuru mevsim manifestosu
acı bir şeker tadında gökyüzünün tadı
nefesi penceremin ırıklığından fısıldıyor
yalnız bir ben sinmiş duvarlarım kapkara olmuş is misali
bakalım
inanalım
bu kuru mevsim yağmurunda sadece acılarımızı nefessiz bırakacak
hayalini kurduğum bu gri şehrin her gecesi
uyandığımda düşlerimden ayırıyor
güneş sessiz
güneş arsız
umutlarım sadece rüzgar gülü gibi sevdiğim adam nefes verdiğinde normale dönüyor
anneme söylüyorum
kaldırımlarına hüzün değmiş bu şehir beni istemiyor
kapılarını kuru mevsime kapamış
acımasız
sessiz
sevgimin acıma ağır bastığı bu zamanlar ihanet ediyorum büyüdüğüm yollara
ve
yağmurunu sadece karları yok etmek için kullanan bu şehir beni istemiyor
hakkında saatlerce konuştuğum bu adam gecelerin diline pelesenk oldu
karanlık yüzünü dönse bile bu bizi değiştirmeyecek biliyorum
yalancı
düşüncesiz
gönlüme ihanet etmekten başka bir şey değil senden başkasını gözlerimle buluşturmak
saatlerimi geriye almayı unuttum
dakikalar ilerledikçe seninle anılarım arasına saliseler girse bu hayattan nefret ederim çünkü
kaçmak
umutlanmak
simurg olmayı göze almış bu bedenim gözlerindeki parıltıyı görebilmek adına imkansız olan yuvanın ihtimallerini erteliyor
sigaramın dumanında kirli nefesleri hapsettim
burnumda tüten, yıllardır bu gri şehrin gerçekten rengini yansıtması mı, bilmiyorum
heyecan
nefret
gözlerini yıldızlara emanet ediyorum, ben ulaşamıyorsam kimse seni yerde aramamalı
karşıma oturup sana kendimi anlatmayı bekliyorum
adımdan başka derinliğimin olmadığı benliğimde seni beklediğim her gün dibe daha çok batıyorum
şans
özgüven
gururum bir dümen olsa dahi rotamı sana çevirmeye razıyım
anneme o gece ağlıyorum
gözyaşlarımın yanaklarımda kurumasına izin vermeden bekliyorum
buğulanan görüşümü umursamadan penceremden gelen fısıltıya eşlik ediyorum
baktıkça sabahı getirmişim gece dahi izin vermedi karanlığa
beklediğim her gün hayat kitabımın sayfasına bir cümle daha ekliyorum
acı
keder
gözlerini gözlerimde konuk etmediğim günler ertelendikçe ben kitaplarımda boğulacağım
bu şarap tadında geceler
her on ikiyi geçtikçe daha da lezzetli hale geliyor
mezarıma diktiğim umut tohumlarında
yağmayacak yağmura inat kendi gözyaşlarımla besliyorum
toprak beni içine çektikçe köklerimle daha çok tutunuyorum bu aşka
bu bir şiir değil
bu asla bir şiir değil
ben şiir yazmayı bilmem
sevgimle seni yoğurduğum günlerde aklıma düştüğün birkaç saniyenin sonucunda ortaya çıkan cümleler sadece
bu bir şiir değil
annemin dizine yattığımda saçlarımı okşamasının şevkatinde seni de bulmaya çalışmam sadece
bu bir şiir değil
dünya yanarken sana hislerimi satırlara taşımaktan utanmamı kalemime anlatmam sadece
bu bir şiir değil
bu bir şiir asla değil
nefesini nefesimde hissedemediğim her güne lanet okuyuşumun göstergesi
bu bir şiir değil
yaşanacaklar için gün doğumu, yaşananlar için ikindi vaktindeyim
ve söylediklerim sana asla yetişmiyor.
https://www.youtube.com/watch?v=VbXyCmTCOGU
Yorumlar
Yorum Gönder